4 Mart 2017 Cumartesi

#Spoiler ~Bridget Jones Üçlemesi

Helen Fielding imzası taşıyan Bridget Jones serisi kitabını sinemaya uyarlanmış halde izlememin tek nedeni Colin Firth. Ve buradan bir kez daha Jane Austen kalemine teşekkür ediyorum o güzel Gurur ve Önyargı'sı için. Kitabının ekmeğini bir çok kişi yemiş olsa da,ki bu listeye biz de dahiliz yeni başlayacak olan Aşk ve Gurur adlı dizi yapımıyla, benim kadar bu kadar kafaya takanı olduğunu sanmıyorum. Yani tabi vardır da bırakın en delisi benmişim gibi düşünmeye devam edeyim ben. Ayrıca belirteyim kitabı okumadığım için olaylar ne kadar kitapla paralel gitmiş veya gitmemiş bilgim yok. Lakin Mr.Darcy rolü için Mr. Darcy'mizin seçilmesinin tesadüf olmadığı konusunda kulaktan dolma bilgilerim mevcut. 👀
Bridget Jones'un Günlüğü


Serinin ilk filmi Bridget Jones'un günlüğü yönetmen koltuğunda Sharon Maguire'yi ağırlıyor. Baş rollerde ise Renée Zellweger,Colin Firth ve Hugh Grant var. Toplum gözünde "yaşını başını almış kız" kategorisinde yer alan Bridget'ın kendine koyduğu hedefleri,aşk ve "ilişkilerini", sonu gelmez azmini konu alıyor. Geyikli bir noel kazağının insanları yargılamanıza izin vermemesi gerektiğini öğrenin. Özel günlerde annesinin zoruyla giyinen insanlar iyi ki varlar mı diyelim, ne yapsak ki? 😂
Bridget Jones: Mantığın Sınırı

 İkinci filmde yönetmenliği Beebam Kidron üstleniyor ve baş rollerde bir kez daha Renée Zellweger,Colin Firth ve Hugh Grant var. Bridget'ın azminin,aşkının ve başarısızlıklar silsilesi dolu garip şekilde zaferlerle sonuçlanan hayat hikayesi kaldığı yerden devam ediyor. Aşkı bulduğunuzu mu sanıyorsunuz? Başıma daha ne gelebilir mi diyorsunuz? Benim bu sorumlarım, bu filmde kendilerine cevap buldu.

Birinci ve ikinci filmler için yorumum aşağı yukarı aynı. Çünkü iki filmde de beni aynı şeyler eğlendirirken aynı şeylerden memnun kalmadım diyebilirim. Aslında memnun kalmadım diyerek haksızlık yapmış olabilirim biraz. Çünkü bunları sıralamaya kalktığımda sürekli iki çok farklı aralarında benzerlikler bulunan eserleri sürekli karşılaştırmış olduğumu fark ettim.  Bu da saçma yorumlar yapmama neden oluyor. Bundan kasıt direk sevdiğim şeylere başlamam gerekir bence. Tekrar bu yorumlarımın 2 filmi de kapsadığını belirterek ve 1.sırayı Colin Firth'den çokça özür dileyerek Hugh Grant'a vermek istiyorum. Yer aldığı 2 filmde de onun içinde olduğu ve sıkıldığım tek bir sahne bile olmadı. Onun oynadığı karakterde beni kendine çeken bir şey var açıkçası. İçimde bir yerlerde bir Bridget var ve Daniel'i seviyor gibi. Ona kızabiliyorum ama küsemiyorum gibi. Çok değişik bir şey. 

 2.sırayı pekala ki Daniel ve Mark'ın kavga sahneleri alıyor. İki film için de. Hayatımda kavga eden bu ikilinin sahnesi kadar bir şeye bu kadar çok eğlenmemiştim ilk izlediğimde. İlk filmdeki sahne o kadar beklemediğim bir anda gelmişti ki bir an kavgayı izleyenlerden biri de benmişim gibi donup kalmıştım. Ancak ikinci filmde Mark'ın ses tonu,mimikleri "kavga geliyor" diye bağırıyordu adeta bence. Favori kavga sahnelerim arasında kesinlikle yer alıyorlar. 

3.lük ise kesinlikle Bridget'ın gerçek arkadaşlarına ait. Bu konuda uzun uzun yazmayacağım. Herkes yanında ne yaparsa yapsın ya da kim olursa olsun onu öyle kabul edecek arkadaşlar ister. Eh doğal olarak da bu yüzdendir ki özellikle 3 değinilecek konu seçimimde Bridget arkadaşlarına da yer vermem kaçınılmaz oldu.


Bridget Jones'un Bebeği














İlk film gibi yine yönetmen koltuğunda Sharon Maguire var. Baş rolde bu kez Renée Zellweger ve Colin Firth'e Patrick Dempsey eşlik ediyor. Ve elf gözlerim hep bir umutla sevgili Daniel'ım Hugh Grant'ın çıkacağı anı bekliyor. Hugh'sız olması dışında en eğlendiğim filmdi. Tabi Colin'i yaşlanmış görmek,Renée'yi estetikli yüzünde eski halini arayarak izlemek beni biraz şaşırttı. Hoş Renée'nin şu anki haline bakınca daha bir tanıyamıyorum o da ayrı tabi ki. 
Belki de bu hayatta sadece Bridget'a has bir şansla hamile kalan Bridget ve bebeği için ufak bir sorun var bu kez;Baba. Böyle baba adaylarına can kurban demek isteyebilirsiniz belki ama doğuma gidiş anını görene kadar asla kimsenin soğuk kanlılığına güvenemeyeceğinizden emin olun. Bu filmin benim açımdan tek eksiği dediğim gibi Hugh Grant idi. Serüvene bir de bu konuda dahil olsaydı neler başımıza geleceğini varın siz hayal edin.

Bridget'ın bir şeyleri başarmaya çalışması, kelimenin tam anlamıyla düşe kalka ilerlemesi asıl konu. Bunları biriyle yapmak istediğinde tek kalıyor ama kendi kendine "onlarsız da başarabilirim" dediğinde yanında birilerini- ya da Mark'ı- buluveriyor. Bir yerlerde sizi bekleyen ve sizin de istediğiniz mutluluklar var ancak ya vazgeçmelisiniz ya da dibi görmeniz gerekir demenim film-özünde kitap- hali tam olarak bu diyebilirim. Filmle ilgili verilmek istenen ne gibi edebiyat sınavı tarzı bir soru gelse cevabın aynen bu olurdu kesinlikle. Eğlenceli bir film arayanlar için listeye eklenmeye hak eden bir eser bence. Sırf istediğim bir iki şeyi bulamadım diye de hakkını yiyemeyeceğim. İyi seyirler. :)

Film afişleri google görsellerden alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder