14 Eylül 2019 Cumartesi

#Spoiler ~İflah Olmaz Sulu Göz Filmleri

       
  Evet kabul etmeliyim ki konu adı biraz tuhaf. İlk olarak "iflah olmaz romantikler için filmler" yazmayı düşünmüştüm. Ama listeyi kendi zevklerime göre hazırlamışken ve bir yanım romantik olmayı istese de hiç romantik biri değilken, sulu göz diye hitap etmek daha yerinde geldi. Dünyanın hem en çabuk sinirlenen asabisi hem de gerçek anlamda "sulu göz" bir duygusalı olmayı nasıl başardım ben de hiç bilmiyorum.

           Listeye gelecek olursak. Depresyonda olduğum günlerde, şu sıralar olduğu gibi, ya da ağlamak istediğim zamanlarda en sevdiğim şey beni daha çok ağlatacak filmler izlemek oluyor.
Bu filmleri genelde romantik filmler olarak sınıflandırılmış filmler arasından seçsem de onlarla sınırlı değilim. Belki de bu da konu başlığının ortaya çıkmasından bir etken olmuştur bana.

            Gelelim listeme. Filmleri izlerken gerçekten keyif alarak ağladım. Komik ama gerçek. Daha çok ağlamak daha çok üzülüp kahrolmak, başka acılarda kendi acıma denk gelmek ve hiç bilmediğim bir acıyı izleyip empati yapmak... Tüm bu hisleri yaşamak ya da sadece duygu yüklü şeyler izlemek isteyenlere yön verici bir liste olacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler.


1. The Notebook/ Not Defteri

Aynı kasabada yaşayan ve birbirine aşık olan 2 genç ve onları ayırmaya mecbur bırakan bir sosyal statü. Yıllar onlardan sadece gençliklerini ve anılarını alırken sevgilerine dokunamayacaktı. Baş rollerini Ryan Gosling ve Rachel McAdams'ın paylaştığı film belki yüzyılın en iyi filmi değil. Bir çok romantik aşk filminde izleyip bulabileceğiniz bir aşk hikayesi. Oldukça duru bir şekilde var olan ve önünde engeller dolu olan bir aşkı anlatıyor film. Ama bence filmi izlenmeye kılan da bu. Gösterişe ihtiyaç duymadan aşkı anlatıyor. Zaten aşk da gösterişe değil samimiye ihtiyaç duymaz mı?


2. The Bodyguard

Şimdilerin internet dilinde bir şeyi delice sevmek anlamındaki "uğruna kurşun atar kurşun yerim" tabirini ben bu film için kullanabilirim sanırım gözü kapalı. Filmi izleyenler ne var bu filmde ağlanacak diyor olabilir. Ama benim ağlamak için en ufak şeyle bağlantı kurmam bana yetiyor inanın. Baş rollerini Kevin Costner ve Whitney Houston paylaşıyor ve Seda Sayan& Tamer Karadağlı' nın oynadığı yerli versiyonu zamanında "Fedai" olarak televizyonda dizi olarak yayınlanmıştı. Film, dünyaca ünlü bir starın aldığı tehditler sonucu özel bir korumaya ihtiyaç duyması ile hayatının değişmesini anlatıyor. Spoiler vermek gibi olmasın ama sanırım bu filmde beni en çok üzüp ağlatan şey, her ne kadar Costner&Houston ikilisi beni filmin aşığı yapsa da, ilk izlediğimde asla tahmin etmediğim bir ismin onca şeye sebep olan çıkması oldu. Artık filmi her izlediğimde kendimi "sorumlunun" yerine koyarak olayları izlerken buldum kendimi. Bu ona hak vermekten ziyade olayı onun gözünden görmek için. Ama kötü her zaman kötüydü. Bir insan canı olan insana bunu nasıl yapar diyerek hala anlam veremiyorum olaylara bunca yıl sonra bile.



3. Schindler's List/ Schindler'in Listesi

Şu an hafızam silinse, izlediğim tüm filmleri unutsam ilk izleyeceğim şey bu film olurdu kesinlikle. Çoğu film ve detaylarını film henüz yeni bitmişken bile unutabiliyorum. Ama bu film ne kadar unutmak istesem de bir türlü hafızamdan çıkmıyor.  Filmi şans eseri yine ağlatacak bir şeyler olsa da izlesem günümde,  ne zamandır denk geldiğimi internette ama izlemeyi hep ertelediğimi hatırlayarak açtım. Film boyunca o kadar ağlamıştım ki sabah yüzüm gözüm şiş şekilde derse gitmek zorunda kalmıştım.  Dünyada iyi insan ve kötü insan vardır sadece. Bu bariz şekilde işleniyor filmde. Alıp başını giden ve "doğru" görülen Nazi propagandası ile evlerini, hayatlarını kaybetmeye başlayan Yahudilerin ve Schindler'in mücadelesini izliyoruz.  Başrollerde Liam Neeson,  Ben Kingsley ve Ralph Fiennes yer alıyor. Bir diğer meşhur afiş olan siyah beyaz insanlar arasında küçük kırmızı paltolu kız görseli filmi izlemediğim zamanlar beni en çok merak ettiren ve filmi izlettiren detaydı.   Filmi bitirdikten sonra ilk yaptığım şey kırmızı paltolu kızı araştırmak olmuştu. "kırmızı paltolu kız" gerçek olduğuna dair yazılar bulmak ise beni derinden sarsmıştı.

4. The Kit Runner/ Uçurtma Avcısı

Aynı ismi taşıyan Halit Huseyni'nin kitabından uyarlama bir film. Kitap ve özellikle Hasan'ın hayatı zaten okudukça beni üzmüş ve ağlatmıştı. Kitabı bitirdiğim zaman gerçekten bir üzüntü duyup öylece kalakalmıştım. Filmi sadece kitabın aklımdan çıkmaya başlayan sahnelerini pekiştirmek için izlemiştim. Ancak aynı sahneler, artık hayal gücüme bırakılmamış ve önümde duran sahneler gerçekten beni tekrar nefessiz bırakacak kadar üzmeye yetmişti. Kitap ve film boyunca aklımda hep bir yerde içimi kemiren soruyu araştırmaya ise asla cesaret edemedim. Olay sadece bir kurgu muydu yoksa gerçek bir olaydan alıntılanarak mı ortaya çıkmıştı? Bu cevabını öğrenmeye asla cesaret edemediğim bir şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder